Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Medeniyet hayata sahip çıkanların eseri

Bir yalanı yaşıyorduk, dünyanın en paha biçilmez toplumu olduğumuzu sanırken bunun içgüdüsel bir savunma şeklinden başka bir şey olmadığını göremedik. Kendilerine çeki düzen vermeleri gereken hep başkalarıydı. Öz evlatlar da, üvey evlatlar da babalarından ne gördülerse onu yapıyorlar. Zayıflıkları ve yetersizliği ortaya çıktıkça bunu çözmek yerine sorumluluğu altındakilere dayak, küfür, işkence...Bu evlatlardan çok dayak yeyip az iltifat gören üvey evlat da, az dayak yeyip bol iltifat gören öz evlat da babasının izinde gitmeyi tek yaşam biçimi olarak gördüğü müddetçe şiddetin ve ölümün hükümranlığı sürecektir bu topraklarda. Öz evlat, dudağında alaycı bir gülümsemeyle "romantik olmayın lütfen" diyecektir, oldukça düzgün Türkçesiyle ve süründürmek için elinden geleni yapacaktır. Üvey evlat, yıllar yılı çektiği ezaların bir sonucu basacaktır küfrü. Kelimeleri içini dışına çıkarmasının hiçbir önemi yok. Bu toprakların başka evlatları da var. Babadan miras yalanları

Esosyallik

Artık hepimiz birer e-sosyaliz. İnternet ve sosyal medya bu kadar yaygınlaşmışken "iyi mi kötü mü"den ziyade "iyi mi kötü mü gidiyor" daha anlamlı bir sorgulama gibi gözüküyor. E-sosyal faaliyetlerimiz hayatımızdaki herhangi bir uğraşıdan farklı değil. Sosyal mecralarda kurduğumuz ilişkiler de öyle. Özgürce fikirlerimizi açmak, kendimizi paylaşmak için girdiğimiz sosyal mecralar, etkin sosyal odaklar/güçler (devletler, şirketler, örgütler, partiler,cemaatler...) tarafından birer propaganda kalesi, manupulasyon makinesi, reklam/anket tahtası görüleli beri işler ters gidiyor. Asıl şaşırdığım nokta bu değil, biz özgür bireylerin! çok çabuk kapılıvermesi bu rüzgara. Bizzat kendimiz ya da yarattığımız bir sosyal karakter üzerinden varolmak yerine eklemlenmeyi tercih ettik. İlginçtir, az önce cümleye başlarken ilk "biz kullanıcılar..." diye girdim, sonra "bireyler" yaptım. Bu tanım bile verili bir pozisyonla, piyasadaki bir malı kullanan kişiyle kendim

Gemi

İlla bir gemiden bahsedeceksem sağa, sola, öne ya da arkaya biraz yatmasının geminin batması anlamına gelmediğini, önemli olanın geminin yapısı olduğunu, kimsenin denize düşmemesi için nasıl bir devlet ve hukuk yapısı gerektiği üzerinde dururdum.  Dalgalar karşısında gemi sallanır, kimi zaman birbirinin zıttı manevralar yapmak gerekir. Herkes bir şekilde gemiyi kurtarmaya çalışırken birilerinin "düşman-hain edebiyatından" vazgeçmemesi, zihinlerde -eskiden meydanlarda fiziki olarak da var olan- dar ağaçlarıyla gezilmesi insanı yoruyor. Düşünmek, tartışmak, denemek, yanılmak, düzeltmek haşa! Reyle dümenin başına geçmişlerin en az eskileri kadar söz söylemeye hakkı var. Aklınca bir takım değişiklikler yapmaya, yanılmaya, eğer gemi halkı hala inanıyor ve bir mühlet veriyorsa yanıldıklarını, kırıp döktüklerini düzeltmeye. Unutmayalım ki, niyetinden şüpheye düştüklerimiz kadar potansiyel şüpheliyiz biz de o havada.

Mazlumun ahı

Mazlumların ahıdır, tüm ihtişamına ve gücüne rağmen devletlerin sonunu getiren. Her bir araya gelindiğinde bakılacak yüzleri olmadığı için gurur dolu, tertemiz bir geçmişe dair yalanlar uydurmak zorunda kalır devlet erkanı. Her fırsatta hayırla yadedilen en güçlü önderlerin onayından geçmiş, büyük devlet meseleleri yanında küçük, önemsiz fermanlardır ki; o ihtişamı korku ve ihanetle yavaş yavaş kemirir. Gönenmekte olan devlet içten içe kudurmakta ve çürümektedir aslında.  Bu ülkedeki insanların ümidi, kalkınmakta olan! devletlerine yaslanmanın rahatlığından kaynaklanmıyor, mümkün de değil. İnsanlar, haksızlığı, adaletsizliği ve kötülüğü açığa vuran seslerin hala çıkıyor olmasından alıyor gücünü. Geleceğe ancak bu şekilde güven duyabiliyor. (2012)